Ben, Sen, Biz ve Onlar…

Ben, sadece ben, sessizlik ve onun getirdiği büyülü düşünceler…


Bir Sayfa Seçin
Şüphesiz ki, karanlık ve aydınlık birbirine sırtını dayamış iki kardeştir.
.
.
.
Sessizce ilerleyen teknobiyolojik dev Equinox Gemisi uzay boşluğunda yavaşça süzülüyordu. Koca gölgesi dünyanın üzerine düştü, içindeki tüm pisliği işaret edercesine tek bir noktaya doğru ilerliyordu. Gezegene yaklaştıkça gölgesi küçülüyordu. Kimileri bunun Arındırıcıların “başlangıç için gölgeyi takip et” inancından kaynaklandığına inanırdı. Evrensel Arınım Kitabesinde yazdığı gibi:

Gölgede görür gözler, ışık gölgede saklı.
Bulmak için kim haksız, kim haklı,
Gölgeye dön ve tekrar bak, karanlıkta cevap, bildiğinden farklı,

Arındırıcılar tüm evren ve alt-boyutlarını iki kişi gezerdi. Bir erkek ve bir kadın. Yozlaşmış bir gezegeni ve yaratıklarını “kutsamak” için, bir olabilen iki varlık zamanın başlangıcından bu güne birlikteydi.
Dominatenebrous & Custoslustrous Luminis
Ruhları bedenlerine perçinlenmiş, birbirine bağlı iki kovuk, ayakta durup yeni görevlerine bakıyorlardı. Galaktik düzlemde her ne kadar arındırıcılar diye anılsalar da, rahibe ve muhafız diye de bilinirlerdi. Rahibe diyara iner ve kutsanışı başlatır, muhafız ise onu tehlikelere karşı gözlerdi. Hazımsız ve gerçeği kabul edemeyen insanlık 13 bin yıl önce İsa’nın ve 3 bin yıl önce ise Diyar Gezgini Platzorların* yaşadığına, rahibeyi ve oğullarını tekrar maruz bırakmasın diye, muhafız sadece dünyaya odaklanır ve beklerdi… Zamanın ötesini gören ışık gözler, düş, geçmiş ve gelecek arasında bir bilinç ile zamanda hakim kılardı onu. Geçmişte onlara en yakın varlık olan Platzorlar, Varedicileri bulamamış ve bir bir tozlaşarak evrene karışmışlardı. Arındırıcılar onlardan farklıydı. Çünkü onlar zaman içinde bir yaratımın ve inancın parçası değillerdi. Bu sebeple yok olmaları da söz konusu değildi. Lanetlenmişliğin ya da kutsanmışlığın onlar için birbirinden bir farkı yoktu. Onlar düzensizi ve düzeni bir arada tutmaya çalışan bir varoluşun eseriydiler. Diyarları tohumlar ve ayrılırlardı. Bıraktıkları tohumlar gezegenin yaşayan varlıklarına ilham, zulüm ya da refah olarak dönerdi. Evrenin kendisi onları zamanla birlikte doğurmuştu. Ve aslında yaptıkları şeyin bir adı yoktu. Diğer varlıklar onları lanet ya da kutsaniyet olarak görüyorlardı. Onlar hayat ve ölümün sonsuz anlamsızlığında ortaya konan bir put gibiydiler. Onlar algının ötesinde, kararsızlığın tam ortasındaki belirsiz, tanımsız bir noktada yıkılmaz birer heykel gibi var oluyorlardı.

Custoslustrous Luminis,
Hataya yer yoktu perçinlendiği kovukta. Büyük ışık onun sadece üzerine doğmamıştı/değil, içine de dolmuştu. Domina ile el ele tutuşup birbirlerine baktılar, ışık ve karanlığın hükmüne daldılar.
Dominatenebrous Luminis,
Saf ve günahkar, doğuran ve öldüren, yaşatan ve katleden. Gözlerinde evreni saklayan, şehvet ve merhametin düşü. Her görevde varlığı dönüşür, tohumlarını bırakacağı gezegene uyum sağlar, her görevde ölür ve dönüşerek yeniden doğar. Ve Equinox’un rotasını ona bakarak belirler Custos zamanın başlangıcından beri. Ve derken, o gitti, dünyaya…
Kirlenmiş insan ruhu bin bir tuzakla kuşattığı yaşamı kapana kıstırmıştı. Belki de yüzlerce yıl birbirlerini göremeyeceklerdi. Ama bu iyiydi. Ne kadar geç kavuşurlarsa, bu muhafızın o kadar geç harekete geçmesi gerektiği, yani rahibenin tehlike altında olmadığı anlamına geliyordu. 13 bin yıldır buna benzer olumlu bir senaryo yaşanmamış olsa da, muhafız yine de umutluydu.
Her şey değişiyor gibi görünse de, aslında hiç bir şeyin değişmediği ve sürekli tekrarlandığı bu karanlık evrende rahibe tekrar tutsak düştü. Oğlu’nun düştüğü gibi. İnsanlar gerçeği yine anlamadılar. Geçmişten bu güne zulüm methodları da çok değişmişti. Binlerce yıldır etrafında bulabildiği her şeyi bir acı nesnesine dönüştürmeyi başaran insanoğlu için ceza bu kez farklıydı. Artık yaşamın kaynağı düşler bile bir cezalandırma aracı olmuştu. Cahil insan rahibeyi güzel düşlerine hapsetti. Rahibe görevini unuttu ve hülyaya daldı. Şüphesiz bu uzun sürmedi, muhafız uyandı. Gözlerinden hikmet saçarak koyu mavi küreye ve ötesine baktı. Rahibeyi gördü. Kadim sevgilisini… Equinox harekete geçmek için hazırdı. Şifayı haketmeyen bu dünyanın üzerine ateş yağdırmaya yemin etmişti geçmişte Custos, ama artık umursamıyordu. Tek amacı Domina’yı alıp gitmekti. Nefret artık ona uzaktı. O affedici ve bağışlayıcıydı artık. Onu Tanrı yerine koyan diyarlar bile vardı. Ama cezalandırmak, bunların olmasını engellemiyordu onun için, cezalandırmak onun doğasıydı. İçindeki ışık onu anlayabileni kutsardı. Ve buna o bile engel olamazdı. Yaşam yerine yıkım, kucaklaşma yerine ölüm gelmeliydi.

Hakedenler hakettiğini aldılar. İyi de, kötü de. Çünkü arındırıcılar doğru, yanlış, iyi ve kötüyü ayırt etmezlerdi. Varlık ve eylem sonuçlarını her zaman doğurmalıydı ve doğururdu. Doğan şeyin ne olduğuna ve olacağına karar vermek onların üzerindeydi.

Rahibe öldü ve tapınakta yeniden doğdu.
Muhafız ona, ruhuna, uzun uzun baktı.
Equinox’un rotasını yeni bir diyar ve zamana çevirdi.

Keyif aldıkları illüzyonların içerisine fark etmeden hapsedilmiş tüm acizlere,
Keyif almak ve asla göremeyecekleri güzelliklere erişmek için, kurdukları illüzyonların içine onları hapseden tüm acizlere,
Ve tüm bu acizlikleri ortadan kaldırmak için gelen yüce ruhlara,
Şifa.

* Ölümsüzlük tuzağı: https://www.siyahperde.com/2015/03/26/olumsuzluk-tuzagi/

* Parça: † Carpenter Brut † TURBO KILLER † Directed by Seth Ickerman † –  hanks for all inspiration with †his perfec† sound&video.
Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Kaydet

Blacklight
Latest posts by Blacklight (see all)