Uzun süren suskunluğuna bir son verebilmişti sonunda zihni. Doğanın özünden gelen ve göremeyen gözlere sadece istemsizce akar gibi görünen bir nehire dönüşmüştü düşünceler yine. Mutluluğun yerine tercih ettiği huzur, nöronlar arası elektriksel akışların tutsaklığına bir son vermişti. Dört bir yanı saran huzurun sarhoşluğu, her nefeste havaya bıraktığı duman ve karanlık yalnızlığını şenlendiriyordu. Görüntüler seslere dönüştü, güzel karanlık çöktü iyice, rüzgar gibi üstünden akıp geçen hisler, uçurumdan atlamış bir adamın ferahlığını kattı ruhuna. Kaybettiği oyuncağını bulmuş bir çocuğun sevinci, yeniden keşfetmeye ve sahip olmaya dair aklına gelebilecek tüm güzel klişeler, bir trenin lokomotifleri gibi ardıllaşmış bir ritimle tekrar tekrar akıp geçiyordu. Evet, klişeler de bazen güzel olabiliyordu. Limitini doldurmuş bir baraj gibi patlayıp yok olmayı beklerken, üstüne yağan yağmur bir tufana dönüşmüş, kendisiyle birlikte tüm yeryüzünü boğup her şeyi “bir” yaparak hediye etmişti yeniden ona. Herkes boğulmuştu akıp giden selde, her şey, selin kendisine karışıp su gibi berrak olamayan her şey. Herkesi kurtaramazdı. Önce kadınlar ve çocuklar! Dönüşebilirlerse. Çocuklar. Onların dönüşmeye ihtiyacı yoktu. Zaten tek kurtarabildiği de oydu ya…
Tekrar büyüdü, tekrar büyüdü, şükretti “belirsizliğe” ve tekrar büyüdü. Bir sonraki tufana kadar.
- Babam, Şefim, Erim… - Mar 14, 2023 @ 1:03
- Bir Dün, İki Ölüm, Üç Bugün - Eki 22, 2022 @ 2:29
- Korkuluk - Haz 28, 2022 @ 3:00