Uyandı. Kahvaltı yapmaya vakti hiç olmazdı. Sebebini bilmiyordu. Her gün aynı telaş ve kafa karışıklığıyla evden yaka paça çıkarırdı kendini. Bazı günler aynı sabahta evden bir kaç kez çıktığı da olurdu. Havanın nasıl olduğunun veya bunu düşünmesinin önemi yoktu. O gün ne giyeceği 1 hafta önceden gönderilen bültende renk, tür ve beden olarak belirtiliyordu. Aksi şekilde davranması söz konusu olamazdı. Önce ulusal bankanın mutlu aile reklamlarının yer aldığı metal bozuk para kumbarasına benzer araca, sonra da gülümseyen ineklerin göz kırptığı reklamların yer aldığı plastik bir süt kutusuna binerek tünelden merkeze ulaşırdı. Sistem buradan yönetiliyordu. Farklı şeyleri, aynı yerde bulabileceğiniz bir yerdi orası. “Neden her şey bir arada, bu kadar ulaşılabilir olmak zorunda?” Bir anlık bunu düşünmüş olsa da, bu tip şeyleri düşünmenin büyük cezalarla ödendiğini hatırladı ve unuttu. Bu işleyişin devamlılığı bireylerin tamamen mantıksal ve hissizce bir yaşam benimsemelerinden kaynaklanıyordu ne de olsa. Bunu yapmasalar şu an ölmüş olabilirlerdi belki de. Gazeteci, dilenci, müzisyen, tezgahtar, denetçi, insan, asfalt, çöp, herkese, her şeye katı bir rol biçilmişti. Milyonlarca insanın aktığı kaldırımlarda herkes nereye gideceğini biliyordu. Kendini kaybetmiş topluluk, kendine bir daha gelememek için elinden geleni yapıyordu. İhtiyaçlar rakamlarla gideriliyordu, nicel olan her şey her dakika değişiyor ve artıyor, bu rakamlar yine sistem tarafından belirleniyor ve kaos yaratmaması için optimize ediliyordu. Belirsizliğe mahâl yoktu. Kimin yaşayacağına ve kimin öleceğine yalnızca onlar karar verirlerdi. Toplumun refahı ve huzuru için bunun gerektiğine çoktan inandırılmış ve bundan rahatsız olmayacak kadar ruhsuz hale gelmiş et parçaları geziyordu sokakta adeta. Burunlar koku almıyordu, arzular körelmişti, suratlardaki tebessümün son mülk sahipleri de uyuşturucu batağının içindeki kendini kaybetmişlerden ya da bir köşeyi mesken belleyip sokakta yatıp kalkmayı kabul etmişlerden ibaretti.
Işık sadece açığa çıkaran olmadı karanlığı, sakladı kusurları, gözlerdi kandırdığı,
Beyinler tarafından kabul edilmişti çoktan onun hükümdarlığı,
Kullanıldı. Kullandırdı. Değiştirildi. Anlamsızlaştırıldı. İlizyonlaştırıldı.
Bilinenin bilindiği gibi olup olmadığı hiç sorgulanmadı, iyiler hiç yargılanmadı,
Gerçek kötülüğün küveziydi saf, temiz, onurlu görünen ne varsa; en temelinde saklanmıştı karanlık ve zulüm,
Deşilmedi, eşilmedi, eşelenmedi.
Aynen o karakter ve o sahne. Gülümseyenleri düşündü. Daha doğrusu düşünemedi bile. Hissizliğin dorukları, ama o adam öyleydi, hep öyle. O adam o. Sonradan o hale gelmemiş. “Bizler ki heyecanlarımız var. Açık kapılarımız var.” diye avutmaya çalıştı kendini, içinde kalan son insani bencilliğine sığınıp ve bunun tutsak yaşamları için bir ermişlik hali değil, aslında bir ölmüşlük hali olduğunu anladı. Hemen, panik halinde yan tarafından geçen kadını kolundan tutup sordu.
– “Ölmek istediğimiz anlar olmuyor mu?”Bunu aslında kendisi anlayamadığı ve ne hissettiğini bile bilmediği için fevri olarak yapmıştı.
Kadın:
– “Oluyor. Çünkü yeterince hayat dolu insanlar değiliz, ama hiç bir zaman o kadarı da olmak istemezdik.”
Adam:
- Babam, Şefim, Erim… - Mar 14, 2023 @ 1:03
- Bir Dün, İki Ölüm, Üç Bugün - Eki 22, 2022 @ 2:29
- Korkuluk - Haz 28, 2022 @ 3:00
hem yaşayıp hem sorgulamaya müsait değildi gezegenin jargonu. ya nefes alırdın ya da kafanın içindekileri nadasa bırakıp karanlığa karışırdın. ne zaman ki kurtlardan, fil yutmuş yılandan, gezegenler arasındaki kara deliklerden konu açılsa, gürültü, hareket buhar olup uçuverirdi. kalabalığın görüntüsü silikleşince konuşmanın renkleri çıkar kulaklardan ve o rengarenk hareleri görürsen, ya da koklarsan, ölmeli sorular sorma daha.
Yaşamın yolu nereden geçer ki ölüme sapmayalım, siyaha boyanmış, katran altında bırakılmış zihinler güneşe şaşar. Nefes almak için çıktığın sokak seni zehirler, zehirlenmek için içtiğin şarap sana dermansa. Ters yüz ediyorsa kendini dünya, şaşırtıyorsa. İkisini birbirine katıyorsa.
Renkler karanlığa, karanlık renklere karışır. Her nefes öldürür ve her ölüm doğurur.
o paradokstan köşeye dönünce, örs çekiç üzengiyi geçer geçmez sıcak hava akımını takiben vardığın noktada esrarengiz küçük odacıklar olacak. karşına çıkan kütleleri derin nefes alarak tüm gücünle itekle. yerler kaygan olabilir. mümkün mertebe tutunmamaya çalış ve ışığa doğru gitme. karanlık iyidir. göz gözü görmezse orada olmayan ışıklar çakacak. bunu görürsen doğru yoldasın.karşına çıkacak olan son kapının anahtarı paspasın altında …