Bir Sayfa Seçin

İsmi neydi ve nereden gelmişti. Bilincini geri getirmek için ona ilk sorulanlar, bu temel sorular oldu. Konuşulan garip lisanı nasıl anladığına veya bu soruların cevabına dair en ufak bir fikri yoktu. Gözleri bütüne yayılmış beyaz ışıkla körleşmiş, değişimleri takip edemiyor, beyaz buğudan sıyrılıp bir türlü görüye odaklanamıyordu. Ona bakan, belirsiz canlılar, onunla iletişim kurmaya çalışıyor gibiydiler. Teni metal kadar soğuk, su kadar akışkan bir nesneyle kaplıymış gibi hissediyordu. Şuurunu yitirmiş olmalıydı.

Etraftaki sesleri giderek daha iyi algılamaya başladı.

– Son yolculuk biraz ağır geldi sanırım. Gitmeye çekindiğimiz o çukur her geçen gün bizi biraz daha içine alıyor. O bilinmezlikler deliğinden 95. kez sağ çıktığına inanamıyorum Tihren. Ruhunu döndürene şükürler olsun. Lütfen, bir an önce iyi ol…

Alnına dokunan uzun beyaz parmaklar ve gözlerine yönelmiş iki büyük karartıdan ötesini seçemiyordu. O esnada bir diğeri:

– Diyar gezginleriyle ilgili prosedürleri tekrar gözden geçirmeliyiz sanırım. Son zamanlarda yaşadığımız kayıplar, yaptığımız araştırmaların amacına aykırı düşüyor. Neslimizi kurtarmak peşinde çabalarken, aksi yönde yol alıyoruz. Kayıplar çok fazla. Nüfus son 2 bin yılda neredeyse yarıya indi. Üstelik elimizde herhangi bir sonuç da yok. Irkımızın ölümsüzlüğüne ve Varedicileri tekrar bulacağımıza inanmasaydım şu an kendimi tozlaştırır ve sonsuz karanlığa fırlatırdım. Bazen, sırf bu yok olma arzumdan dolayı kendimi insanlaşmış gibi hissediyorum. Gliese 581g‘deki denemelerimiz çok daha kayıpsızdı. Kendi sonlarını getirmemiş olsalardı… Dünyanın sonunu da çok farklı görmüyorum. Son gittiğim görevi hatırlıyor musun Zytrihl? Kendimi toparlamam yarım asır sürmüştü.

– Tihren’le benzer bir yazgı taşıyorsunuz. Evet…

– Muhtemelen o da, benim o an hissettiklerimi hissediyor. Kendimizi o kurgu hayatın içine kendi ellerimizle bu kadar bırakabilmemize ve o hayata böylesine inanabilmemize hala anlam veremiyorum.

Metalik sıvıda acıyla renk değiştiren bedende gözlerini gezdirirken, konuşmaya devam etti. Görüsü karanlıkta kaybolmuştu.

– Birbirimizi öldürebilecek kadar o hayatın içinde bu kadar kaybolabildiğimizi görmek, üstün zannettiğimiz varlığımızın acizliğiyle yüzleştiriyor ve yadsınamaz bir utanca boğuyor beni. Oradan ayrılmak istemediğime adım kadar eminim.

Herkes şaşkınlıkla Kumandan İzthrul’a bakıyordu. Bu bir Platzor’un edebileceği en büyük yemindi. Platzorlar ömürlerini isimleriyle mühürler, Varediciler onları yarattıklarında, onlar isimlerinin hikmetiyle sonsuzluğu özümser ve ona vakıf olurlardı. Yaşamlarını besleyen, kutsayan ve yenileyen varedicilerin son 10 bin yıldır ortadan kaybolmuş olmaları ırkı paniğe sürüklemiş,  yaratıcılarının yokluğunda düştükleri bunalım, beraberinde hızla başlayan ölümler durumu iyice karmaşık ve korkutucu hale getirmişti. Varedicilerin onlardan vazgeçtikleri ve yeni bir nesil başlatmak için yaratımı yeniden kullandıkları verisine ulaşmışlar, bunun sebebini anlamak üzere ruhlarını taşıyıcı varlık olarak rahime düşen insan bedenlerine kanalize ederek Dünya’nın çeşitli bölgelerinde yeni bir hayata başlamışlar, yaşayabilecekleri sonsuz tek bir hayatı yüzlerce hayata ve binlerce yıla yayarak onlardan af diliyorlar, meditasyonla özleriyle bağlantı kurup yüksek mertebeye ulaşmış kendini, özünü hatırlayanlar dönmeleri için varedicilere milyarlarca hayatla yalvarıyorlardı.

– Sen neler söylüyorsun?

– Buraya her dönüşümde o gezegeni yok etmek istiyorum. Orada yaşamaya devam edenlerimiz olmasa, orada geçirecekleri bir saniyeyi bile ne kadar önemsediklerini hissetmiş olmasam bunu çoktan yapardım. Oradaki hayatlarımızın bu kadar gerçek olması ve o kısa yaşamdan koparken çektiğimiz acılar sinirlerimi bozuyor. Yaratılmış yeni bir ırk bulabiliriz. Ya da belki bir gezegende onlar gibi yaşamaya başlayabiliriz. Kendi hayatlarımızı!

– Hepimizin bir ruh soyağacı var. Çok şey öğreniyoruz. Bu boşlukta ve tek bir ömürle öğrenebileceğimizden çok daha fazlası. Artık ölümlüyüz. Kaybedecek çok şeyimiz yok İzthrul.

– Hayır! Varedicileri bulup ırkımızı tekrar ölümsüz kılacağız! Artık insan olmak zorunda kalmayacaksınız.

Varedicileri dünyada aramalarının sebebi, ortadan kaybolmalarının ardından yaratıldığını tespit ettikleri tek ırkın, bu iki gezegende yaşamasıydı. Binlerce yıldır yaptıkları denemeler onları giderek insanlaştırmış, dönmelerini zorlaştırmış, kendi yaşamlarını önemsizleştirmişti. Kendilerini gerçek bedenine dönmemek üzere tozlaştırıp evrene bırakan binlerce Platzorlu olmuştu. Tanrılarını kaybetmişlerdi. Ölümlü hayatlarını anlamlandırmak için varedicilere ulaşamasalar dahi insan olmak artık bir araştırmadan çok, kendini kaybetmek pahasına yaşama anlam veren en derin tutkuya dönüşmüştü.

Tihren kıpırdıyor, insan lisanında bir şeyler sayıklıyordu.

– Cen.., cennet, cennet…

İzthrul gülümsedi.

– Gezegenler arası konsey dünyaya o kitapları asla göndermemeliydi. Her geçen bin yıl, nüfusumuzla birlikte konseyde söz hakkımızın da azalması ve evrenin yönetimini yitirmemiz anlamına geliyor anlamıyor musunuz? Bizler de onların yanlışlarıyla zehirlenerek ömürlerimizi boş amaçlar peşinde heba ediyoruz. Bizi kontrol ediyorlar! Bedeni bu saçma sapan şeyler yüzünden dinlenme havuzunda gereğinden fazla kaldı. Ve işte sonuç! Artık gerçek hayatlarınıza dönün ve bir şeyler yapın. Hem de hemen!

Bu sırada Tihren titremeye başladı. Herkes panik oldu. Bu durumda yapabilecekleri hiç bir şey yoktu. Renk değiştiren vücudu giderek kararıyor, kararan vücudu tozlaşıp sıvıya karışıyordu. Kumandan acı çeken dostuna empatiyle bakıyordu. Hüzünle başlarını eğdiler.

O sırada Tihren’in kaybolan bilinci kendini başka bir yerde buldu. Ne olduğuna anlam veremiyordu. Zihnine anlam veremediği frekanslarda çeşitli sinyaller geliyordu. Zihni bunları bir şekilde, tanımlayamadığı bir zaman aralığında çözümleyebildi ve geç de olsa ona söylenenleri dönüştürüp algılayabildi.

– Seni izlemek keyifliydi. Tekrar hoşgeldin Evan.

 

* Parça: The Glitch Mob – Can’t Kill Us

* İllüstrasyon: Curdoodle – http://www.curdoodle.com/

Kaydet

Blacklight
Latest posts by Blacklight (see all)