Yaban otları, yaşamın kaynağı. Geçmişte bir gün, hepimiz birer yaban otuyduk. O günleri biraz anımsıyorum. Çünkü içimde hala bir parça kalmış onlardan. O zamanlar hep beraberdik. Yabancılaşmamış, yalnız kalmamış, yalanlarla tükenmemiş, yekpare, huzurlu bir bütünün kendini bilen parçalarıydık. Birimiz bir diğerine kendini katarken, bir diğerimiz yitip gidenlerin tohumlarını bırakırdı yeni bir bize. Sadece Biz’dik. Her birimiz tamamıyla benzersizdik ve aynı zamanda birbirimize baktığımızda da kendimizi görebiliyorduk. Hangimizin kim olduğunun bir önemi yoktu. Bir şekilde birbirimizi bilip tanıyorduk.
Hatırlayabildiğim kısımlar hatırlayamadıklarımdan çok sanırım…
Sonra, içimizden bazıları semaya duyduğu arzuyu dizginleyemedi. Yükselmeliydi. Olduğu zemin, dolandığı taş, kavradığı toprak yetmedi. Bazılarımız bu kendimizce tehlikeli adımın ilk öncüleri olduk. Aslında bu hislere tümüyle yabancıydık. Bir şekilde doğmuştu içimizde, dışımızda olanlar kadar… Bereketli topraklarda vücut bulanlarımız ilk fırsatta dönüşmeye başladılar. Neyse ki işler bir süre kötüye gitmedi. Milyonlarca yıl boyunca birbirimizi besledik, büyüttük. Sonra yalnız olmadığımızı farkettik. Bunu ilk defa yapraklarımızda hissettiğimiz zamansız acılardan anlamıştık. Yabancıları farkettiğimizde onları görmek, duymak ve hissetmek için kendimizi biraz daha dönüştürmeliydik. Algılarımız gelişti. Önce düşman mı, yoksa dost mu olduklarını anlayamadık. Sonra ikisinin de anlamsız olduğuna kanaat getirecek bir bilinç düzeyine ulaşmayı başardık. Düşman ya da dost yoktu. Bir arada yaşamak vardı. Kimilerimiz ağaç, kimilerimiz çalı olmuştu. Meyve verdik. Hayvan dostlarımızı besledik. Onlar da tohumlarımızı tüm dünyaya taşıdı. Topraklarımızı besledi. Birlikte yaşamaya alışmıştık. Biz olduk. Sonra iki ayaklı hiç görmediğimiz bir hayvan daha sık sık bizi ziyaret etmeye geldi. Başlarda bizimle konuşmaya çalışır, garip hareketlerle kendini ifade ederdi. Bu varlık önceden gördüklerimizden farklıydı. Ama yine de kendimizi ona yakın hissediyorduk. İstekleri, arzuları, hırsları ve beklentileri değişken olsa da o zamanlar iyi anlaşırdık. Ona da ormanımızda bir yer açmaya karar verdik merhametli köklerimizin hikmetiyle. Her şey başladığı gibi gitmiyormuş. Geçen yıllar onu değiştirdi. O, “O” oldu. İçlerinde “Biz” olmak isteyenler olduysa da asla yeterince sayıya ulaşamadılar. O Biz’e baskın çıktı. Neyse ki geçen milyonlarca yıl tek karşılaştığımız varlıklar bunlarla sınırlı değildi. Toprağa saplanmış köklerimiz göründüğünün çok ötesine, göğe yükselen yapraklarımız ise yerkürenin tümüne eriştiriyordu Biz’i. Hava, yağmur ve rüzgar. Kibirimizden değil, Biz birdik… Onlar, Onlar demek istemezdim ama bunu farketmekte zorlandılar. Zorlanıyorlar. İçlerindeki ne bilmiyoruz ne ise buna o sebep oluyor. Ama içinde yaşadıkları şeyin farkında olmadıklarından eminiz. Bunu anladıklarında her şey O’nlar için bitmiş olacak belki. Her şeyi tasnif ediyorlar, sınıflandırıyorlardı. Bizi kardeşlerimizden ayrıştırdılar, ayrıştırabileceklerini sandılar. Bizi katlettiler. Ya da katlettiklerini sandılar. Çünkü Biz’in ne demek olduğunu anlama şansını O olmayı kabul ettiklerinde yitirmişlerdi. Tek bir yaprağımızın tüm evrenin her bir zerresinde yarattığı değişimi ve yok olan her bir kökün bin köke, binlerce fersah toprağa, gökteki havaya ve göğün ötesindeki boşluğa nasıl bir etki yarattığından habersizlerdi.
Hayat, yaşam, varoluş hep bir şans daha verirdi. Onlara da verecekti.
Yaban otlarını sökmeyin. Yaşamın kaynağı. Onlarla konuşun, tanışın. Onlardan öğreneceğiniz çok şey var.
İmza: Biz
Fotoğraf: Alper Can Kılıç
Müzik: Max Richter – Infra 4
- Babam, Şefim, Erim… - Mar 14, 2023 @ 1:03
- Bir Dün, İki Ölüm, Üç Bugün - Eki 22, 2022 @ 2:29
- Korkuluk - Haz 28, 2022 @ 3:00